SÖKECEĞİMİZ BAHÇELERİ KURMAYALIM


Tarım sektörümüzün sorunları, her ne kadar çözülmek istense de olumsuz etkilerini artırarak devam ediyor. Alınmak istenen tedbirler girdi maliyetlerinin sürekli artmasıyla kendisini gösteremiyor. Artan girdi maliyetleri ise tarladan sofraya ürünlerin değerinde pazarlanmasını engelliyor. Bu da üretim alanlarının daralmasına neden oluyor. Zorlanan çiftçiler çareyi tarımın dışına çıkmakta buluyor. Özellikle inşaat alanı veya benzeri başka rant alanlarına doğru kaçışlar yaşanıyor.

Tarım sektörü ile ilgili istatistiksel rakamlara göz atıldığında 2000’li yılların başından bu güne toplam alanda %8-9’luk bir azalma olduğu görülüyor. Aslında tüm bölgelerde tarım alanlarında azalmalar var. En fazla azalma %16 ile Akdeniz Bölgesi’nde olup, ikinci en fazla azalma %15 ile Karadeniz Bölgesi’ndedir. Bu iki bölgedeki azalma, tarım alanlarının başka amaçlarla kullanılmaya başladığını göstermeye yeterlidir.

Mevcut alanların ise %41’inde hububat üretildiği, %11’inde meyve-sebzelerin bulunduğu, yaklaşık %40’ını çayır-meraların kapladığı ve geri kalanın da nadaslık olduğu rakamlardan anlaşılıyor. Burada hububat alanlarına dikkat çekmek gerekiyor. Üreticinin buğday, nohut, mercimek gibi ürünlerden çekilmesi ise düşündürücüdür. Üreticilerin acil desteklenmesi gerekir. Diğer tarım ürünlerinde olduğu gibi bu ürünlerden de vazgeçme lüksümüz yoktur.

Tarımımızın en büyük sorunlarından birisinin üretim planlaması olduğu yıllardır yazılıp, söylenmesine ve bununla ilgili çalışmalar yapıldığı belirtilmesine rağmen hala devam etmektedir. Masa başında yazılan meyve ağacı istatistikleri, tahmini üretim değerleri ile bu planlamaların yapılamayacağını görmek gerekiyor. Görenlerin de çabuk olması gerekiyor. Çünkü girdi maliyetlerinin yükselmesi ile yeni alternatif arayışları da plansız şekilde hızlanıyor.

Son 10-15 yıl süresince nar üretimiyle ilgili yaşanan olumsuzluk başka meyve türlerinde kendini gösteriyor. Nar üretiminden elde edilen kazançlar, dağ taş her yerin nar bahçesi olmasına neden oldu. Çeşidin uygunluğuna, meyve suyunun kalitesine, pazarın ihtiyacına ve benzeri koşullara bakılmadan kurulan nar bahçeleri şimdilerde sökülmeye başladı. Çünkü üretim artışıyla kazancı da düşmeye başladı. Üretim planlaması olsa idi yapılan yatırımlar boşa gitmeyecekti.

Denizden yüksekliğe, çeşitlerin soğuklama ihtiyacına ve verimliliklerine bakılmadan ceviz bahçesi tesisi de bir başka örnektir. Ancak henüz nar kadar kötü aşamalara gelmedi.

Hububat ve benzeri tarla bitkileri üretiminden vazgeçip sera üretimine yönelmek de benzer sorunlara gebedir. Seradan elde edilen sebzelerin ihraç edildiği Rusya ve komşu ülkelerindeki seracılık yatırımları dikkate alınmalıdır. Ayrıca stratejik tarım ürünlerinden vazgeçip başkalarına yönelmek ne kadar doğru olur, iyi irdelenmelidir.

Meyvecilik üzerinden devam edecek olursak, çok uzak tarihlere gitmeden muz üretiminde de aynı sorunlarla yüzleşeceğiz gibi görünüyor. Sera üretiminin kazandırmadığını düşünenler Alanya, Gazipaşa, Anamur ve çevre üretim bölgelerinde sera alanlarında muz üretimine geçiş yapıyorlar. Bu bölgelerin dışında da birçok bahçe tesis ediliyor.

Muz bahçesi kurulurken de çeşitlere ve fidanların kalitesine ne oranda dikkat edildiği belli değil. Yani bu yönelişin de kontrollü olmadığı ortadadır.

Muzu üretiriz ve fazlasını ihraç ederiz diyorsak, büyük bir yanılgıya düşmüş oluruz. Yerli üretici nefes alsın diye muz ithalatında kota uygulaması bulunmaktadır. Bunun kalkması durumunda bizim üreticiler zaten zor durumda kalacaklardır. Bu kalkmasa bile yurt dışında daha ucuza üretildiğinden ihracat şansımız az olacaktır.

Kontrolsüz gelişme gösteren tarım sektörü Türkiye’ye istenilen düzeyde katkı koyamaz. Gerekli önlemler alınarak planlı üretim ve alternatif üretim arayışlarına girilmelidir. Yani istenilen hedeflere ulaşmadan sökülecek bahçeleri baştan kurmayalım.

Loading

Previous KARİYER SÖYLEŞİLERİNE DAVET
Next Prof.Dr.BURHANETTİN HACICAFEROĞLU ÖĞRENCİLERLE BULUŞTU