Yaşlanan Tarım Nüfusu Mutlaka Dikkate Alınmalı


Tarım sektörünün diğer üretim alanlarında olduğu gibi seracılık sektöründe de yaşlanan nüfus problem olmaya başladı. Kırsal kesim içerisinde varsanız, bunu görebilirsiniz.

Seracılık faaliyetlerinin en yoğun şekilde sürdürüldüğü Antalya ve ilçelerinde bu sıkıntılar baş göstermeye başlamış durumda. Sahil kesimi ya da yayla kesimi diye bir ayrıma gitmeye gerek yok. Her yer aynı.

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nden Doç. Dr. Sevtap Gümüş, Dr. Duygu Tosun, Elif Yılmaz ve Umutcan Turgut tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına göre Ege Bölgesi’nde benzer sorunların olduğunu anlıyoruz.

Seracılık yapanların yaş ortalamasının 50’lerde olduğunu görüyoruz. Daha yaşlı olanlar ise kendi çabalarıyla üretime devam ediyorlar. Artık birçoğunun çocuğu çiftçilik yapmıyor. Yaklaşık 25 yıl önce bizim akranlarımız aileleriyle birlikte seracılık yaparlardı. Şimdilerde artık gençler seraların sıcağını yaşamak istemiyorlar.

Gençlerin hepsini üniversite mezunu olmaya zorlayarak tarımı ve sanayi esnafını zora soktuk. Üniversite mezunlarımız ise AVM’lerde asgari ücretlerle çalışıyorlar. Bunların içerisinde ziraat mühendisi gençlerimizin de olduğunun altını çizelim.

Kendi yerleri üzerinde, özellikle büyük alanlarda üretim yapanların bir başka sorunları da gündelik ya da aylık olarak çalıştıracak kimseyi bulamamaları. Bu gerçekten ciddi bir sorun.

Bunu hemen örneklendirelim. Geçtiğimiz günlerde özel fide firmalarının birinde çalışan bir ziraat mühendisi ile görüşmemizde çalışacak kimseyi bulamadıklarını söylemişti. 70 yaşında bir büyüğümüz ise eskiden nasıl yapılıyormuş, Suriyeli çalıştırmak için bahane bunlar demişti.

Anlıyoruz ki sera alanlarında olduğu gibi fide tesislerinde de Suriyeli sayısı giderek artıyor. Sebep ise bölgede yaşayan insanlarımızın çalışmak istememeleri. Bu durumu toptancı hallerinde de büyük sera alanlarında da yaşıyoruz. Peki bölgenin gençleri ne mi yapıyor? Üç harfli mağazalarda çalışıyorlar, iş bulma olasılıkları düşük fakültelerde diploma peşindeler.

Bu soruna kısa sürede çözüm bulmak elbette kolay değil. Uzun zamanda gittikçe kronikleşen bu sorunun çözümü de uzun sürecektir. Peki çözülebilir mi? Bir sürü çözüm önerisi var. Birkaç tanesini sıralayalım.

Milli Eğitim Bakanlığımız kapanan köy okullarının yeniden açılacağını söylemişti. Köylerini daha iyi okul veya okul yok diye boşaltan insanları, şehir hayatından nasıl geri gitmeye ikna ederiz, iyi planlama yapmak gerekiyor.

Küçük sera alanlarına sahip olan üreticilere modernizasyon için destek olunmalıdır. Daha büyük alanlara geçmeleri desteklenmelidir.

Kırsal kesimlerde tarım dışı büyük firmaların yatırım yapmalarına destek olunuyor. Ancak küçük çaplı üreticileri ihmal etmemeliyiz. Onlar için uygun krediler sağlamalıyız.

Kırsal kalkınma projeleri güzel bir uygulama. Ancak denetimin eksik olduğunu gözlemliyoruz. Örneğin bu projelerin yazımından yüksek meblağlarda açıktan ya da gizli para kazananlardan kurtulabiliriz.

Üretici birlikleri ile ilgili mevzuat yeniden ele alınmalı ve bilfiil üretim yapanları ayağa kaldıracak hale getirilmelidir.

Bu konularda daha önce defalarca tespitler yapıldı. İnşallah kısa sürede çözüme kavuşturulur.

Yazının sorununda beni ümitsizliğe iten şahit olduğum bir konuyu da not düşmek istiyorum. Ünvanı büyük ve tarım ile ilgili toplantılarda söz sahibi olan ziraat mühendisi bir beyefendi kadın haklarını savunacağım derken, “kırsal kesimi görmüyor musunuz, çalışanlar kadınlar” dedi.

Tarımsal kaliteyi yaptırdığı yayınların ve projelerin sayısı zanneden insanlardan tarımımızı korumalıyız.

Kırsalda yaşayan kadınlarımız üretmeyi ve kazanmayı çok seviyor. Oralara turistik gezi yapıp, kadın hakkı diye süslü cümleler söylemenize gerek yok. Onların çocuklarına ve ailelerine daha fazla katkı koyabilmeleri için destek olmalıyız.

Kadın hakkı diye onları tarım sektörünün içerisinden çıkarmak Türk tarımına ihanet olacaktır.

Loading

Previous Serada sebze yetiştiriciliğini konuştuk
Next PARKLARI KİMLER İÇİN YAPIYORUZ?