Dünya genelinde yaşanan ekonomik sorunları en ciddi hisseden ülkelerin başında geliyoruz. Avrupa ülkeleriyle veya diğer birçok ülke ile kıyasladığımızda ciddi ekonomik sorunlarımız var.
Bulunduğumuz coğrafyanın zorlukları da ekonomik dengesizlikleri tetikliyor. Güneyimizde Irak, Suriye ve İran’ın içinde bulunduğu durum ortada.
Mavi vatanımızda yaşanan gerginlikler bitmek bilmiyor.
Ege Denizi’nde son aylarda Yunanistan ile ciddi tartışmalar yaşıyoruz. Bu tartışmaların şiddeti artarken, çatışmalar hakkında senaryolar konuşuluyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ise başlı başına bir bela. Rusya neden böyle bir şey yaptı, Ukrayna neden bu savaşın bitirilmesine yaklaşamıyor, hepsi ayrı ayrı çelişkiler yumağı halinde.
Kovid Salgını sonrasında yaşamaya başladığımız ekonomik ve siyasi sorunların açıklaması illaki var. Kovid-19 Salgının sahte bir salgın olması ihtimalinden tutun da her şeyin planlı olduğu konusunda taşları yerine oturtmak zor değil.
Ancak yazımızın esas konusundan uzaklaşmalıyım. Ekonomik sorunların içerisinde insanlara en ürküten gıda kıtlığının yaşanma riski.
Aslında Türkiyemiz verimli toprakları, zengin biyo çeşitliliği ve iklimsel zenginlikleriyle büyük tarımsal üretim potansiyeline sahip. Gıda krizinden en son etkilenecek ülkeyiz bile diyebiliriz. Fakat bu potansiyeli kullanabildiğimizi söylemek çok zor.
Dünya genelinde gıda krizi geliyor diye diye kapımızı çalmaya başladı. Çözümün esası kendimizde. Buna da uzak değiliz. Sadece yapmamız gerekenler var. Bunun başında da hataları tekrarlamak bulunuyor.
Gıda krizinde buğday gibi tahıllar ve ayçiçek yağı başı çekiyor. Bu konuda Rusya ve Ukrayna’yı bağımlılığımızın büyük olduğunu biliyoruz. Bunun önüne geçmek bize bağlı. Bu alanlarda üretimimizi ve verimliliğimizi artırmalıyız.
Ülkemizde buğday üretimi giderek azalan bir ivme içerisinde. Bunun önüne geçmeliyiz. 2020 yılında 20,5 milyon ton buğday üretim varken, 2021 yılında gerçekleşen üretim %13,9 azalma ile 17,65 milyon tona düşmüş durumda.
2022 yılı için ise yapılan birinci tahminde %10,5’lik artış olacağı ve bu artışla üretimin 19,5 milyon tona ulaşacağı ön görülmektedir. Yağışın bol olduğu bir yılda 2020 yılı rakamına bile ulaşmıyoruz.
Ancak yine de çok önemli bir rekolte olduğunu ifade etmeliyiz. Ve buna sahip de olmalıyız.
Sahip olmalıyız diyorum, çünkü karşımızda başka bir risk var. Buğday tarlalarımızı çok iyi koruduğumuzu söyleyemeyiz. Malum, yaz aylarındayız ve havaların ısınmasıyla birlikte geçtiğimiz yılın yangınlarını aklımızdan çıkaramıyoruz.
Yani buğday ve diğer tahılların tarlalarını yangınlara karşı korumalıyız. Zaman zaman bu konuda küçük haberleri sosyal medyada görüyoruz. Bu olaylar büyümeden önlemleri alınmalıdır.
Orman alanlarına yakın olan yerlere özellikle dikkat kesilmeliyiz. En sert önlemleri almaktan geri durmamalıyız.
Ülkemizi zor durumda düşürecek hayasızlar fırsat kolluyorlar. Onlara bu fırsatı vermemeliyiz.