Türk Dil Kurumu’na göre “Yayla”nın iki ayrı tarifi vardır. Birincisinde “Akarsularla derin bir biçimde yarılmış, parçalanmış, üzerinde düzlüklerin belirgin olarak bulunduğu, deniz yüzeyinden yüksek yeryüzü parçası, plato” olarak tarif ediliyor. Diğerinde ise “Dağlık, yüksek bölgelerde, kışın hayat şartları güç olduğu için boş bırakılan, yazın havası iyi ve serin olan, hayvan otlatma veya dinlenme yeri.” olarak ifade ediliyor. Yayla bölgelerinde yapılan seracılık faaliyetlerine de “yayla seracılığı” deniliyor.
Yayla seracılığını sahil seracılığından ayıran en önemli kriter rakımı yüksek yelerde yapılmasıdır. Yetiştiricilik aşamasında öne çıkan özelliklerden birisi vejetasyon döneminin kısa olmasıdır. Yaylalarda toplam 4-5 ay sera üretimi yapılırken, sahil kesimlerinde 10-11 ay, hatta bazı üreticiler 12 aya kadar üretim yapabiliyor. Jeotermal kaynakların olduğu yerlerde ise rakımı yüksek yerler olmasına rağmen üretim sezonu sahil kesimi gibidir. Bu konuda ayrıca bir değerlendirme yazısı düşünüyorum.
Yayla seracılığını sahil kesiminden ayıran bir diğer özellik aslında bir avantaj olarak ortaya çıkmaktadır. Yayla kesimlerinde ekolojik ve iklimsel faktörler nedeniyle hastalık ve zararlı yoğunluğu az olduğundan daha az tarım ilacı kullanılmaktadır. Sera yapıları da sahil kesimine göre biraz daha geridedir. Daha az girdi kullanımı ve yüksek ürün fiyatı ile üreticilerin geliri artmaktadır.
Yayla bölgelerinde seracılık faaliyetleri iyi gelir sağlayınca sera alanları son yıllarda hızla artmaktadır. Antalya’nın Elmalı İlçesi’nde resmi rakamlara göre yaklaşık 14 bin dekar sera varken, Burdur’un Çavdır İlçesi’nde bu değer 5 bin dekara dayanmış durumdadır. Ülkemiz geneli değerlendirildiğinde artış eğiliminin güçlü olduğu gözüküyor.
Peki, yayla bölgelerinde sera alanlarının artması devam etmeli mi?
Bu soruya ekonomik olarak cevap vermek isteyenler elbette evet diyeceklerdir. Hatta buradan ülke tarımı için bir strateji de geliştirilebilir. Örneğin; “sahil bölgelerinde yaz aylarında yüksek sıcaklık nedeniyle üretim kısıtlandığında bu eksiklik yaylalardan tamamlanabilir, hem piyasada ürün arzı sağlanır hem de ihracatta ürün zincirinde sorun yaşanmaz, sahil bölgelerine göre daha az girdi ile biraz daha sağlıklı ürün elde edilebilir ya da yayla bölgelerinde de istihdam olanağı artıyor” denilebilir.
Fakat bu konuya başka bir bakış açısıyla yaklaşmamız gerektiğini, bu bakış açısında da geç kalma durumumuz olduğunun altını kalınca çizmek isterim.
Yayla bölgelerinde sera alanlarının artmasını veya yapılan üretimin sahil kesimiyle aynı yöntemlerle mi devam ettirilmesi gerektiğini aşağıdaki ifadelere göre isterseniz bir kez daha düşünelim:
-Rakımı yüksek yerlerde her daim yağmur ve özellikle kar yağışının daha fazla olması gerektiğini biliriz ve sürekli söyleriz. Hatta kar yağışı olmadan su olmaz deriz. Kar da sahil kesimine değil yayla bölgelerine yağar. Demek ki yeraltı su zenginliği yayla bölgelerine bağlı.
-Yayla bölgelerinde seracılığın sahil kesimindeki gibi devam etmesi demek yoğun girdi kullanımı demektir. Rakımı yüksek yerlerde yoğun girdi kullanımı ise gübre ve tarım ilacı kullanımı demektir. Bunların yeraltı sularına karışma durumunu düşünmeliyiz.
-Sera alanlarından çevreye atılan üretim sonrası bitki, tarım ilacı vb. atıkların çevreyi ve çevreyi kirletirken yeraltı sularını kirletme durumu yeniden değerlendirilmelidir. Atıkların göl sularına ulaştığını yok sayamayız.
-Yayla bölgelerinde daha az zararlı ve hastalık potansiyelini, yoğun seracılık ile artacak olmasını düşünmeliyiz. Örneğin Tuta kelebeği artık yaylalarda da var.
-Yayla bölgelerinde sera alanları artarken diğer ürünlerden vazgeçildiği unutulmamalıdır. Daha yüksek gelir diye önemli tarım ürünlerimizden vaz mı geçeceğiz? Örneğin, buğday, nohut, pancar, elma, armut vb.
-Şuanda yeni sera demek yeni su kaynağı için yeni sondaj demektir. İzinsiz çok fazla sondaj yaptırılıyor. Fazla sondaj suyun daha derine gitmesi demektir.
-Yayla bölgelerindeki seracılık faaliyetleri geleneksel yöntemlerin aksine iyi tarım uygulamaları, entegre mücadele, organik tarım gibi üretim şekillerine dönüştürülebilir.
Yayla seracılığına günümüz koşullarında “hayır” demek mümkün değildir. Bu haliyle devam etmesine de “evet” demek gelecek açısından büyük sorunlara gebedir. Bundan dolayı ilgili yetkililer yayla seracılığı faaliyetlerini daha kontrollü şekilde büyümesini sağlamalıdır.