Tarım sektörü denilince doğrudan ilk aklımıza gelen çiftçilerimiz oluyor. Çiftçilerin nabzını tutmadan tarımın içinde bulunduğu hali anladığımız söylenemez. Onlardan birisine dikkat kesilelim.
Salı gün ziyaretime gelen genç bir meslektaşım ile 10 dakikalık tarım sohbeti gerçekleştirdik. Doğrudan tarlada ekip-diken, üretim yapan, çiftçilik yapan, genç meslek taşım bu yaz çiftçilerin içinde olduğu kötü durumu kısaca özetleyiverdi. Neler mi söyledi?
-Çiftçiler zor durumda. Para kazanamadık. Çok zararımız var. Bu gidiş büyük sorunlara gebe.
-Karpuzları ve kavunları satamadık. Tarlada kaldı.
–Domates üreticileri perişan durumda. Domatesler tarlada kaldı. Sözleşmeli üretim yapanların ürünleri de aynı durumdaydı. Çiftçiler kendileri hasat edip kamyonlara yüklemek istediler, sözleşme olmasına rağmen kamyon göndermediler. Zararın bir kısmını karşılamak için kilosunu 1.5 liraya bile satmaya razı olanlar vardı. Olmadı.
-Geçtiğimiz yıl domatesten para kazanıldı diye salça fabrikasında çalışan bir kişi 10 dekar tarla kiralamış. Şimdi zarar etti. Zararını karşılayabilmek için herhalde 10 yıl çalışır.
-Ülke olarak bir yıl önce para kazandıran bir ürünü ertesi yıl üretmek özelliğimizden vazgeçemedik. Üretim planlaması yok. Eğer akıllı bir planlama yapılabilseydi sonuç bu kadar ağır olmazdı.
-Bilen bilmeyen herkes tarladan kazanmaya çalışıyor. Sonuç hüsran.
-Tarım alanlarındaki sularımız yok oluyor. Önlem alan yok.
– Geçtiğimiz yıl zeytin rekoltesi düşüktü. İklimsel sorunlar da bunu tetikledi. Zeytin üreticisi bazı ülkelerde de sorunlar vardı. Dolayısıyla zeytinyağı fiyatı 350 lirayı aşmıştı. Bu yıl zeytin üreticisi de perişan. Fiyatları kontrol edemediler.
-Zeytin yağı fiyatı 100 lira civarına düşmüş durumda. Maliyetimiz ise %100’ün üzerinde arttı. Biz bu yıl az bir kar ile 100 liraya satmaya razıyız. Peki marketler neden 3-4 kat fazlaya satıyorlar? Onlar neden daha çok kazanıyor? Biz rezillik içinde üretiyoruz, durumumuz ortada, ama bazıları aşırı kazanıyor.
-Kontrolsüzlük zeytincilik sektöründe de var. Tarlası olanlar buğday, arpa gibi ürünlerden vazgeçip zeytin üretmeye, domates üretmeye başlıyor. Bir planlama yok.
-Zeytincilik sektörünün zarar etmemesi için ihracatın serbest bırakılması gerekiyor. Göz göre göre zarar etmemeliyiz. Koruma tedbirleri olmalı. Aksi takdirde ülkemiz kaybediyor.
-Bağcılık da giderek kan kaybediyor. Üzümler sökülüyor, ya zeytin ya da domates üretimine geçiliyor. Toprak mahsulleri ofisi bu yıl üzüm alımı da yapmadı.
-Özellikle küçük üreticiler tarlalarını satmak zorunda kalıyor. Yaptıkları borçları ödemek için satmak zorundalar. Büyük üreticiler zararlarını şimdilik telafi edebiliyorlar. Gelecekte onların da satabileceğini düşünmeliyiz.
-Bölgemize gelen Araplar toprak satın alıyorlar. Başkaları da var toprak satın alan. Eğer borcunu ödeyemeyenler biraz daha indirim yaparlarsa toprakları almak isteyenler hazır. Topraklarımız elimizden çıkıyor.
-Tarlasını satıp şehirde bir dairede yaşamayı tercih ediyorlar. Maaş ile sabit bir gelire razı kalıyorlar. Toprağını satanların geriye dönme şansı da kalmıyor.
Evet, para kazanamayan çiftçi tarlasını satıyor. Bu gidişle satışlar da artacak. Buğdayın kilosuna biçilen fiyat 10 lira. Bu 10 lira ile kim üretim yapmak ister. Kim büyük masraflarla ekip-diktiğini tarlada bırakmak ister?
Olaya aslında büyük pencereden bakmak gerekiyor. Türkiye gibi stratejik öneme sahip bir ülkeden toprak satışları arttı ise ve köylüler ata topraklarını başkalarına bırakabiliyorsa. Yangın kuvvetleniyor demektir.
Bizler yaş ortalaması artan tarım kesimini gençleştirmeliyiz derken gençlerimiz köylerini terk ediyor. Bunun sebepleri ciddi sonuçlara gebedir.
Şehirlerde kendilerine ayrılan konforları içerisinde konuşanların söyledikleri çoğu zaman tarımın halini yansıtmaz. Ama bilmeden konuşanların söyledikleri doğru olarak kabul görmeye devam eder.
Ben kapı ardında fısıldayıp, kapı açılınca şirinlik yapmak yerine gördüklerimi ve hislerimi paylaşarak not düşüyorum.
Unutmayalım, tarım Türkiye’nin can damarıdır.