Bu yıl Eğitim-Öğretim yılımız tartışmalarla başladı ve tartışmalı şekilde devam ediyor. Bu tartışmaların eğitimimizin kalitesine katkı sağlamasını beklerken, olumsuz algılar artıkça artıyor.
Eğitim-Öğretimin içerisindeki tartışmalara girme niyetinde değilim. Ama Bakanlık yetkililerimizin her şeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünmemelerini öneriyorum. Farklı kanallardan bilgi edinmeleri hedeflere ulaşmaya daha fazla katkı yapacaktır. Okullar için “her şey gidiyor efendim” ifadesinin kandırıcı olduğunu belirtmek isterim.
Bu yıl MEB okullarındaki alt yapı tartışmaları da öne çıkıyor. Örneğin okulların temizlenmesi için yeterli personelin olmaması bunlardan birisi. Öğrencilerimizin sabah okula gidince sınıfların temizlenmemiş olması ve kirli sınıflarda ders görmesi oldukça can sıkıcı oldu.
Sınıfların kirlenmemesi adına dikkat çekmek için bir uygulama olsaydı, anlaşılır ve öğretici bir yanı olabilirdi. Ekonomik kaygılardan dolayı personel temin edilemediği basına düşmesi ortaya çıkan algı çok net.
“Çocuklarımızın okullarına temizlik yapacak personel bile temin edemiyoruz.”
Ülke olarak ekonomik olarak zor zamanlar geçiriyor olabiliriz, ama bu kadar da zor durumda olmamalıyız. Belediyelerden talep edilmemesi gibi konular da basına düştü. Bu sefer yüksek frekanstan siyasi tartışmalar gündeme geldi. Hem yurt içi hem yurt dışında bu algının bozduğu imajı düşünmeliydik.
Okullarımızın hijyen amaçlı temizlik dahil, güvenlik dahil birçok ihtiyacını okul aile birlikleri üzerinden halledilmeye çalışıldığını biliyoruz. Buna rağmen geçtiğimiz günlerdeki tartışma hiç hoş olmadı. Nihayet MEB temizlik personeli alımını gecikmeli de olsa gerçekleştiriyor.
Bu konudaki net düşüncem, okullardan kesmek yerine devlet kurumlarımızın gereksiz harcama yapılan alanlarından feragat edilmesidir. Bunu örneklendirebilirim ama yetkililerimiz ne demek istediğimi anlarlar.
MEB okullarındaki denetimler ne durumda diye bir başka konuya temas etmek istiyorum. Örneğin okul kantinleri…
Kantinlerdeki satışların sağlıklı olup olmadığını denetliyor muyuz? Çocuklarımız kantinlerden ve yemekhanelerden besleniyorlar.
Sabah kahvaltısı yapmayan çocuklarımız kantinlere gidiyorlar. Öğle yemeklerini kantinlerden temin eden çocuklarımız var.
Satın alınan tostlara konulan kaşar peynirleri, sucuklar, salamlar sağlıklı mı? Geçtiğimiz günlerden Lara’da bir okul kantininden tost yiyen bir öğretmen arkadaşımız sucuklar pespembe, bu nasıl sucuk diye yemiyor.
Öğrencileri dinlersek onlar da benzer konulardan şikayetçiler. Kantinciler de kazansınlar. Ancak sağlıklı ve uygun fiyatlarla bunu yapsınlar. Gıda sektöründe bir maliyet takibi sorunu olduğunu biliyoruz. Fahiş artışların önüne geçmek için hala kalıcı bir yaptırım ortaya konulamadı. Kantinci de ucuz maliyet ile yüksek kar peşinde.
Hiç alış veriş yapmayan öğrenci su satın alıyor. Maliyeti 3 lira olan su, 10 lira satılıyor. Çeşme gibi bir tatil merkezinde de sokak büfesinde 10 liraya satılıyor. Bu fiyatlandırma normal mi? En kaliteli suyu mu satıyorlar? Kantinlerin temizlik durumları ne halde?
Yani eğitimin kalitesine gelmeden fiziksel denetimi de yapabiliyor muyuz, üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Zamanın da yerine getiremediğimiz her doğru olumsuzluk hanesine yazılır. Bu da MEB ve diğer kurumlarımızın imajına zarar verir.