SAĞLIKLI BİTKİSEL ÜRETİM İHMAL EDİLMEMELİ


Bütün Dünya’nın içinde bulunduğu virüs salgını, tarımın önemini güçlü şekilde yeniden hatırlattı. Aslında insanların her ne olursa olsun öncelikle beslenmesi gerektiğini, kötü tecrübelerle görmeye devam ediyoruz. Beslenmenin yolu da tarımdan geçiyor.

Salgın dolayısıyla neredeyse bütün ülkeler sokağa çıkma yasakları ilan edince, marketlere hücum edilerek gıda stoklamaya yönelindi. Ve arkasından gelen sınırların kapatılması mevzusu, gıda sorunlarına dikkat kesilmemize neden oldu. Nasıl olmasın ki?

Yeterince üretemeyen ülkeler, insanlarının ihtiyaçlarını ithal etmek zorundalar. Eğer satacak ülkeler bulunursa! Ha bir de güvenebilirsek! Unutmayalım, Çin’den gelen bazı gıda ürünlerini limanlarda ülkemiz de bekletmişti.

Geleceğe dönük okumalar yapabilen stratejistler, bilim adamları, Dünya’nın hangi yöne doğru gittiğine kafa yoranların ifadelerine göre Kovid-19’a rahmet okutacak yeni bilinmezler bizi bekliyor. İkinci dalga, üçüncü dalga virüs salgını diyen de var, bakterilerin başımıza bela olacağını söyleyen de.

Hali hazırda Korona Virüs tarımın önemini bütün Dünya’da hatırlatmış durumda. Ekonomisi güçlü olan ülkeler çiftçilerine çok büyük destekler veriyorlar. Türkiye’de de onlar kadar olmasa da bütçemiz ölçüsünde destek paketleri açıklanıyor.

Geçtiğimiz günlerde Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, hazine arazilerinin de üretime açılabileceğini, ekilmeyen toprağımızın kalmaması gerektiğini söyledi. Çok da doğru yaklaşım. Fakat tarımsal üretimin kontrollü yapılması gerektiğini belirtmek isterim. Sektörün parça parça, bölge bölge, ürün ürün vb. şekilde gelişmesini sağlamak ya da izlemek yerine, eskiye göre çok daha fazla planlı ve programlı hareket edilmesi gerekiyor.

Unutulmaması gereken bir başka konu da bu illet salgın, bize vücut direncinin yüksek olması gerektiğini öğretti. Yani sağlıklı ve dengeli beslenmeliyiz. Bu da tarımsal üretimde sağlıklı gıda demektir.

Üretimi arttırırken sağlık konusunun asla ihmal edilmemesi gerekiyor. Üretim olsun da nasıl olursa olsun anlayışı bir başka yanlışa kapı aralayacaktır. Bakanlık yetkililerimiz gerekli denetim ve yönlendirmelerle bu konuda ellerinden geleni yapıyorlar. Daha da dikkatli olunmalıdır. Sektörün bazı ihmallere karşı, tabir yerinde olursa, yumuşak karınları bulunuyor.

Sağlıklı üretim için ise mutlaka planlı, programlı şekilde iyi tarım uygulamalarına, entegre mücadeleye, biyolojik mücadeleye organik tarım uygulamalarına ağırlık verilmelidir. Ülkemiz bu konuda önemli gelişmeler kat etti.

Özellikle hastalık ve zararlılarla mücadele etmenin kolay olduğu bölgelerde bu tarım modellerinin uygulanması daha kolay olacaktır. Bu konu yer altı ve üstü doğal zenginliklerimizin korunması amacıyla da çok önemlidir. Bu üretim modellerinde desteklemeler yapılmalıdır.

Öncelikle kendi insanlarımızın ihtiyacını karşılamalıyız. Bu üretim metotları ile elde edilen ihtiyacımızdan fazla ürünleri, Avrupa pazarına veya gelişmiş ülkelere satmamız daha kolay olacaktır. Güvenilir ellerle üretilen güvenli gıdalara talep artacağı şimdiden aşikar durumda.

Organik tarım ürünlerine en fazla para harcayan ülkelerin İsviçre, Lüksemburg, Danimarka, Almanya, İngiltere gibi ülkelerin olduğunu unutmayalım. Bunlar ve benzerleri potansiyeli yüksek organik pazarlardır.

Dünya’da toplam tarım alanlarının payı yaklaşık %1.5 kadar. Türkiye’de ise 2018 yılına göre yaklaşık 630 bin hektar alanda 2 milyon 370 bin ton organik bitkisel üretim yapıldı. Yeterli mi hayır. Organik bitkisel, hayvansal, arıcılık ve su ürünleri gibi alanlarda üretimi ve tüketimi geliştirmemiz gerekiyor.

Organik üretimin öncelikle yaygınlaştırılacağı bölgelerin rakımı yüksek yerler olması gerekiyor. Yayla köyleri bunun için çok uygun. O yörelere hakim geleneksel üretimlere devam edilmelidir. Ancak armut bahçelerinin sökülüp sera yapılması, buğday tarlalarının seracılık alanı olması, kıymetli arazilerin yayla turizmi için inşaat alanına çevrilmesine ne zamana kadar müsaade edilecektir?

Eğer planlı üretim sağlanabilirse bütün tarım ürünlerinden yeterince üretebildiğimiz görülecektir. Ve bu doğal alanların uygun olan yerlerinde, organik üretim gerçekleştirilebilecektir.

Geleneksel üretimde kullanılan yoğun kimyasal gübre ve ilaç kullanımı bozulmamış doğaya zarar veriyor. Yeraltı su kaynaklarını kirletiyor. Unutmayalım ki bu su kaynakları yüksek yerlerden daha alçaklara doğru, sahil yörelerine doğru akıyorlar. Kirletilmiş yeraltı suları insan ve hayvan yaşamını olumsuz etkileyeceği unutulmamalıdır.

Organik ya da iyi tarım uygulamaları neticesinde elde edilen tarım ürünlerinin yurt içi tüketiminin de arttırılmasına çalışılmalıdır. Halkımız da bilmeli ki tüketim arttıkça üretim çoğalacak ve herkes bu imkanlardan yararlanabilecektir.

Tarımsal üretimi top yekun arttıralım derken SAĞLIKLI BİTKİSEL ÜRETİM İHMAL EDİLMEMELİDİR…

Loading

Previous TRT ANTALYA RADYOSU CANLI YAYIN
Next 14 MAYIS ÇİFTÇİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN